logo

Sal: 39 / Hejmar: 463 / Tîrmeh 2020

Derviş misali bir yaşamın temsilcisi: Doktor Savaş Botan

Tebax 2020

Doktor Savaş Yoldaşı anlayabilmek için önce kişiliğini biraz anlatmak gerekiyor. Son derece sade, abartılardan uzak, derviş misali bir kişilik ve yaşamın sahibiydi. Nezaketin ve zarafetin timsaliydi. En çok daraldığı anlarda bile hiç üslubunu bozmayan, sakinliğini koruyan ve insanları kırmayan narin bir kişilik sahibiydi. Emekçi özellikleri belirgin olan Doktor yoldaş, bu özelliklerini yıllar sonra İdeolojik Alan Koordinesi, HPG Askeri Konsey Üyesi ve KCK Yürütme Konsey Üyesi iken de ısrarla sürdürmesini bilmiştir.

article

Kasım Engin

Devrimcilik, bir inanç ve adanmışlık olgusudur. Kendisini bu işe adamayanlar, bu işin yolcusu olmaya her yönüyle göz dikmeyenler, niyetleri ne olursa olsun, bu yolda çakılıp kalırlar. Ancak bu yola büyük bir inanç ve iman gücüyle yüklenenler için ise devrimcilik; bir tutku ve zevk işi olarak, insanı gitmek istediği yola doğru adım adım götürür. Çünkü yol, doğru seçilmiştir. Eğer yol doğru seçilmemiş ise isterse bin yıl bir yolda yürünsün, yol yanlış seçildiği için ya menzile insanı ulaştırmaz ya da ulaştırsa da hep farklı ve yanlış menzile, menzillere götürür.

Devrimcilik, zamanda zor bir iş. Kürdistan’da ise bu iş, yani devrimcilik her şeyden daha fazla zor, zor olduğu kadar da tehlikeleri bol olan bir iştir. Boşuna zamanında Rêber Apo’nun babası rahmetli Ömer Amca Önderliğimize; “Sen sen ol oğlum, şu Kürtlük belasını uzak tut kendinden. Komünist ol, sosyalist ol ama Kürtçü olma. Komünistin, sosyalistin dostu olur, lakin Kürt’ün hiçbir yerde olmaz. Nasipsizdir, sahipsizdir, kimsesizdir Kürt” mealindeki sözleri gibi, gerçekten de Kürdistan’da Kürdistan devrimcisi olmak zor bir iştir. Rahmetli Apê Musamızın da ifade ettiği gibi, ”Sıfırın altında” getirilmesi gerekli bir iş. Böyle bir işe kalkışmak, tevessül etmek başlı başına bir sorundur. Hele bu iş için başarılı bir şekilde çalışmak daha büyük bir sorundur. Ancak; böyle oldukça hem zorlukları bulunan hem de tehlikelerle dolu olan bir işe eğer birey tümden kendini yatırmazsa, yatıramazsa, -bu da niyetlerden uzaktır- birey bu işi yüzüne gözüne bulaştıracağı gibi insan aklının almayacağı belalarla da karşılaşabilir. Deyim yerindeyse kendini rezil û rüsva eder.

Lakin insan Kürdistan devrimciliğini bir tutku düzeyinde ele alırsa, kendini var etmenin amacı olarak bu işin en temel aracı olan devrimciliği bir amentü gibi kabul ederse, o zaman devrimcilik tam bir zevk, coşku ve aşk işi olur, insanı çağlayanlar gibi alıp dünyanın diğer ucunda bulunan okyanuslara kadar götürür ve özünü insanlığın özüyle buluşturur.

Fırtına Taburu’na Gabar güçlerinden gelen Doktor Savaş arkadaş

Şehit Doktor Savaş Botan (Menafi Beyazıt) Yoldaşla 1995 yılının kışı, Şubat ayında ilk kez karşılaşmıştık. Partimiz PKK’nin 5. Kongresi gerçekleşmişti. Kongre’nin kararlarından biri de Fırtına Taburları ve alaylarının oluşturulmasıydı. Kendim bu kongreye katılmış ve bu kongreden de fırtına alaylarının temel bir taburu olacak olan Botan’ın Hareketli Tabur’una yeniden düzenlenmiştim. Dolasıyla yeniden kendi yerime gitsem de artık taburumuz eski Hareketli Tabur değildi. Yeni misyonuyla Fırtına Taburu olmuştu. Bu tabura Botan’ın birçok bölgesinden yoldaşlar geliyordu. Bunlardan biri de taburumuza, tabur komutanı olarak görevlendirilen ve daha sonra Botan’ın efsane komutanlarından olacak olan Rojhatê Bluzerî’ydi (Lezgîn Yargan). Taburumuzun bir bölüğüne ise gerillacılıkta tarih yazan Mehmedê Goyî (Mehmet Kaplan) komutan olarak görevlendirilmişti. Taburumuzun bir diğer bölük komutanı ise daha sonra Besta’da şehit düşecek olan Şirnex’lı büyük savaşçı ve komutan Dijwarê Reş’ti. Ve nice böyle ismini veremediğim ölümsüzleşen kahraman ve destan yazan yoldaş bu taburda yerini almıştı.

Fırtına Taburu’na Gabar güçlerinden Doktor Savaş arkadaş da gelmişti. Doktor Savaş son derece sıcak insan ilişkileriyle, hafiften çekingen ancak saygınlık uyandıran duruşuyla hemen göze batıyordu. Doktor Savaş arkadaş 1971 Amed Erxenî’de doğmuş, üniversitede veterinerlik okumuş ve 1993 yılında da yönünü gerillaya vererek, Egîdlerin mekânı olan Gabar’da özgürlük dağlarına çıkmıştı. Arkadaşlar ona Cihanbeyli Kürtlerinden olan Hacı Dumanlıdağ Yoldaşın kodu olan Savaş ismini kod olarak önermişler, o da kabul etmişti.

Cihanbeylili olan Savaş Yoldaş, Avrupa’dan saflara katılmıştı. Lübnan’da gördüğü eğitim ardından, bir gerilla olarak Kürdistan’ın en kuzeyinde bulunan Dersim’e doğru yola çıkmıştı. Dersim’e geçmek için çıktığı yolda, Gabar’da 16 Temmuz 1992’de şehitler kervanına katılmıştı.

Gerillada birçok yoldaş kod ismini, ilk geldiği alandan ya da yakın süreçte şehitler kervanına katılan yoldaşlardan alır. Gerilla, bu şekilde de şehitler kervanına katılan yoldaşlarını ölümsüzleştirir.

Şehit Savaş’ın ismini alan Amedli Savaş çok kısa zamanda arkadaşlarla kaynaşır. Okuduğu bölümde tıbbın abc’sini de bilmesinden ve ihtiyaçlardan kaynaklı önce yer aldığı birliğin, daha sonra da genel alanın sağlıkçısı olur.

Doktor Savaş Yoldaş veterinerlik okuduğu için birçok sağlıkçı yoldaşa göre çok büyük avantajlara sahipti

Gerillada sağlık işleriyle uğraşan yoldaşlara -tıp okusun okumasın- hemen ‘doktor’ ismi takılır. Savaş Yoldaş da bu şekilde Doktor Savaş olur. Kaldı ki sistem üniversitelerinde tıp okumayıp da dünyanın sayılı tıp fakültelerinden mezun olmuş birçok diplomalı doktora taş çıkartacak gerilla doktorlar yetişmiştir. Gerilla doktorlar en ağır ameliyatlardan, hastalıkların pratik tedavisine kadar ellerindeki az imkanlarla adeta mucizeler yaratmışlardır.

Örneğin yıllar sonra pratikte edindiği tecrübelerle Doktor Savaş Yoldaş, Bêşebab-Colemêrg’in Feraşîn zozanlarında karda ayakları yanan 25 yoldaşın ayağını hiçbir ilaç, hiçbir uyuşturucu ve hiçbir neşter bıçağı olmadan, sadece ve sadece maket bıçağı ile inanç ve iman gücüne dayanarak ameliyat ederek, kangren olmuş bölümlerini alarak şehit düşmelerini önlemiştir. Bunu da bir hastane ortamında değil 3-4 metrelik karın ortasında yapmıştır. Doktor Savaş Yoldaşın ameliyat ettiği birçok yoldaş iyileşerek daha sonra birçok pratikte yine en aktif gerillacılığın içerisinde yerlerini almıştır. Savaş Yoldaş doktorluğunu, cephe gerisinde değil, bizzat gerilla eylemlerinde, saldırı gruplarının içinde yer alarak, eylem anında yaralanan yoldaşlara ilk müdahaleyi yaparak gerçekleştirmiştir. Kimi zaman çatışma içinde, mermilerin altında ameliyatlar yaparak, onlarca yoldaşın yaşamını kurtarmıştır.

Evet, gerilla doktorlar böyle maharetli insanlardır. Doktor yoldaşlarımızın bir çoğu sistem okullarında tıp diploması almasalar da, gerilla okulunda aldıkları eğitim, kıt imkanlarla sağlık eğitimleri sonucu onlarca riskli ameliyatı yapmaya vakıf olmuş ve yoldaşlarının yüreklerinde taht kurmuşlardır.

Kaldı ki, Doktor Savaş Yoldaş veterinerlik okuduğu için birçok sağlıkçı yoldaşa göre çok daha büyük avantajlara sahipti. İşin sadece pratiğiyle uğraşmamış, biraz da teorisini okumuştu. Egîdlerin mekânı dağlarda, kısıtlı imkanlarla tıp alanında teorik olarak da kendini geliştirmiş, pratikte sağlıkçılıktan başlamış, buna yoldaşlık sevgisini de katarak gerillada en iyi doktorlardan olmayı başarmıştır.

Gabar’da ilk doktorluk pratiğini de bizim tabur da yaptı. Taburumuzda daha sonra şehit düşen iki doktor yoldaşımız daha vardır. Bunlardan biri tıp okumuş olan Semsûrlu İsmail Yoldaş’tı. Dağın birçok hastanesinde doktorluk yaparak her yoldaşın yüreğinde kendisine yer açmasını bilmişti. Doktor İsmail (Hasan Taymaz) arkadaş daha sonra ağır yaralanmasından dolayı Önderlik sahasına geçmiş, tedavisinden sonra oradan da Tolhildan Eyaleti’ne geçerek Semsûr kırsalında şehitler kervanına katılmıştı. Başka bir doktorumuz ise Rojavalı olan Doktor Sason Yoldaş’tı. Doktor Sason yoldaşımız sonraki yıllarda gerilla mücadelemizin efsunlu dağı olan Cûdî’de şehitler kervanına katılmıştı.

Burada Doktor İsmail ile Doktor Savaş’a ilişkin kısa bir anımı anlatayım: 1995 yılının son demleriydi. Artık zozanlara ilk kar düşmüş, bizler de ülkemizin en fazla kar yağışı alan Colemêrg zozanlarında pratik yürütüyorduk. Buradan Başûr’a geçecektik. Bunun için zozanları bırakarak Geliyê Marînos’a gitmiştik. Bir müddet buralarda kalarak Çelê ile Colemêrg arasında hareketli olan düşman birliklerine yoğunlaşıyorduk. Birkaç hareketli eylem, çatışma derken adım adım Başûr’a doğru yol alıyorduk. Telsiz konuşmalarından anlaşılıyordu ki, düşmana geçişimiz hakkında istihbarat gitmişti. Bu bilgi üzerine geçiş hattımıza devasa bir tank pususu kurmuşlardı. Colemêrg’in en sert ve belki de en yüksek dağlarından birisi olan Gera Barana dağından saatlerce süren bir yolculuktan sonra Çelê ile Qilaban arasındaki yolu geçerek Başûr’a ulaşacaktık. Yol geçişi tehlikeliydi. Bir takımımız sorunsuz yolu geçimiş, geride ise 110 arkadaş kalmıştık. İkinci grup harekete geçer geçmez tanklar ve etraftaki karakollardan havanlarla bizi vurmaya başladılar. Ben lazerli tank pususuna o zaman ilk kez takılıyordum. Her adımımızı takip ederek üzerimize bomba ve havanlar yağdırıyorlardı.

Saatlerce süren tank ve havan atışları ardından zor bela sınırı geçerek sağlam bir yere kendimizi atabilmiştik. Bu arada Ramazan Gurdelê isimli pırlanta gibi bir genç komutan yoldaş, bu top atışlarında şehit düşmüştü. Colêmeg’ten henüz bize yeni katılmış, güzelliği ve uzun boyu ile göz dolduran Şiyar adlı yoldaşımız ise yaralanmıştı. Ancak bundan haberimiz olmamıştı. Sabah olunca düşman askerleri yaralı yoldaşımızın üzerine giderek esir almıştı. Daha sonra bazı korucuların bize verdiği bilgilere göre, düşmanın tüm baskı ve işkencesine rağmen Şiyar Yoldaş düşmana hiç bir bilgi vermemişti. Bu direniş karşısında öfkelenen düşman yaralı arkadaşımızı helikoptere alarak yüzlerce metre yükseldikten boşluğa bırakarak vahşice katletmişti. Bu çatışmada Doktor İsmail Yoldaş da çenesinden büyük bir yara almıştı. Bir top yakınına düşerek çenesini dağıtmıştı. Pusudan çıkıp Başûr’a geçtiğimiz akşamın sabahında başka yaralı yoldaşların olduğunu da görmüştük. Ancak yarası en ağır olan Doktor İsmail’di. Yanlarına gittiğimde Doktor İsmail bir aynayı eline almış, dağılmış olan çenesine bakarak, Doktor Savaş arkadaşa ameliyatı nasıl yapması gerektiğini, yaraları nasıl dikmesi gerektiğini tarif ediyordu. Benim bakmaya dayanamayarak yüzümü çevirdiğim bu manzara karşısında, saatlerce süren kendi ameliyatını koordine ediyordu. Üstelik imkanlar kısıtlı olduğundan dolayı narkozsuz yani yara yeri bile uyuşturulmadan yapılıyordu ameliyat. Normal koşullarda bir insanın böyle bir acıya dayanması mümkün değildir. Gerillada doktorluk, işte biraz da bu olaydaki gibi imkansız koşullarda yapılıyordu.

Doktor Savaş ile Fırtına Taburu’nda ilk karşılaşmamızdan itibaren tam dört yıl boyunca aynı tabur, aynı birlik ve çoğu zaman aynı takım ve aynı alanda kaldık. Her alanda birlikte çalıştık. 1999 geri çekilme sürecinde de birlikte aynı kamplarda, aynı ortamlarda kaldık. Doktor Savaş Bakur’a dönük PRD, daha sonra DKB gibi siyasi çalışmalarda yerini aldığı süreçte ise farklı mekânlarda kaldık, fakat sürekli haberleşiyorduk. Arada bir Parti toplantılarında karşılaşıyorduk. Daha sonra Doktor Savaş, Xinêre alanında uzun süre kalacağı İdeolojik Alan çalışmalarına geçti. Ben de katıldığım bir Parti eğitimi ardından Doktor’un çalışma yürüttüğü Xinêre alanına geçtim. İki yıl birlikte çalıştıktan sonra, savaşın en çok kızıştığı bir zaman diliminde Doktor Savaş Yoldaş bir grup ile birlikte, gerillaya ilk katıldığı topraklara, Botan’da Devrimci Halk Savaşı’nı geliştirmek amacıyla gitti. Onunla en son 2015 sonbaharında Behdînan alanında karşılaşmış ve vedalaşmıştık. Onlar gittikten sonra Botan’a geliş-gidişler olduğunda Doktor Savaş’ı uzaktan da olsa takip ediyor, ondan haber alabiliyordum. Sıcaklığından hiçbir şey kaybetmeden, o dağ senin bu dağ benim diyerek mücadeleye nefes nefese yüklendiğini, onunla birlikte çalışan ve gelip-giden arkadaşlardan öğreniyordum. Ta ki, şehadet haberine kadar…

Doktor Savaş nezaketin ve zarafetin timsaliydi

Bu kutsal davada Doktorla aralıksız olarak 20 yıl boyunca çoğu kez de aynı mekânı paylaşarak gelişen bir yoldaşlığımız oldu. İşte bu paylaşımları, bu yoldaşlığı kaleme dökmek gerçekten de çok zor. Sorun yaşanmışlıkları kaleme almakta değildir. Yaşanmışlıkları bir şekilde eksik de olsa anlatmanın bir imkan vardır. Ancak zor olan, Doktor Savaş arkadaşı anlatmak, onun nasıl bir militan olduğunu ifadeye kavuşturmaktır. Kişiliğini, militan duruşunu, yoldaşlığını ve devrime olan inancını ve bağlılığını dile getirmektir. Yani mesele; Doktor’u hakkını vererek anlatabilmektir. Ancak doğrusunu ifade edecek olursam, hakkını verememenin tereddüdü ve biraz da korkusunu derinden yaşıyorum. Önceleri de yazmaya çalıştım ancak hep ilk cümlelerde takılıp kaldım.

Doktor Savaş Yoldaşı anlayabilmek için önce kişiliğini biraz anlatmak gerekiyor. Son derece sade, abartılardan uzak, derviş misali bir kişilik ve yaşamın sahibiydi. Nezaketin ve zarafetin timsaliydi. En çok daraldığı anlarda bile hiç üslubunu bozmayan, sakinliğini koruyan ve insanları kırmayan narin bir kişilik sahibiydi. Narin olmanın yanı sıra, her şart altında güleç, güleçliğiyle de yoldaşlarına moral kaynağı olan bir yoldaştı. Emekçi özellikleri belirgin olan Doktor yoldaş, bu özelliklerini yıllar sonra İdeolojik Alan Koordinesi, HPG Askeri Konsey Üyesi ve KCK Yürütme Konsey Üyesi iken de ısrarla sürdürmesini bilmiştir.

PKK bir emek hareketidir. Bu harekette sevilmenin ve sayılmanın en belirgin ölçülerinden birisi de emektir. Kaldı ki emek, insanın gerçek kişiliğini, karakterini açığa çıkarıyor, geliştiriyor, güzelleştiriyor. Rêber Apo’nun geliştirdiği ve insanlığa mal ettiği bu emek hareketinde bireyler her şeyden önce emekleriyle var olurlar. Emek derken, tek yönlü bir emek değildir bu. Bazen düşünsel emek öne çıkar, bazen fiziki emek öne çıkar bu fark etmez; ancak önemli olan sergilenmiş olan emeğin açığa çıkardığı değerlerdir. Doktor Savaş Yoldaş sözün tam manasıyla düşünsel ve fiziki emeğin müthiş uyumunu ve üretkenliğini kendi kişiliğinde somutlaştırmıştı. 25 yıllık mücadele tarihinde nereye giderse gitsin, her şeyden önce emeğiyle katılmıştır. Gerektiğinde doktor, gerektiğinde yönetici, gerektiğinde komutan, gerektiğinde bir eğitimci, gerektiğinde bir kurye ve gerektiğinde ise yük hayvanlarını semerleyen bir lojistikçi. Ama her halükârda bir emekçi, emeğin değerini bilen bir militandı.

Doktorun diğer belirgin bir özelliği ise insanlarla ilgilenme sabrı ve yeteneği idi. Fırtına Taburları ve ardından yer aldığımız birliklerde genç ve yeni yoldaşlar başta olmak üzere, her yoldaşla -kendisi yönetici olmasa bile- en fazla ilgilenen yoldaş olmuştur. Doktorluğunun bireylerle ilgilenmede elbette ki etkileri olmuştur. Çünkü Savaş Yoldaş, insan psikolojisini iyi bilen bir yoldaştı. İnsanların ruhsal dünyasına nüfuz etmek için öncelikli olarak insan dünyasını, ruhsallığını bilmek, hatta hissetmek, insanların ruhsal dünyasına temas etmek çok önemlidir. Doktor Savaş bu bağlamda insan ilişkilerinde, insanların ruhsal dünyasına dokunabilen bir yoldaştı. İlişkilendiği insanda derin ama pozitif iz bırakan birisiydi.

Doktor Savaş dediğimizde ilk akla gelen yeteneklerinden birisi de, son derece etkili eğitim verme tarzıydı. 1995 yılından itibaren Doktor Savaş’ın bu özelliğini bizzat bilen biriyim. O yıllarda ben, Fırtına Taburlarında bir nevi eğitmen olarak görevlendirilmiştim. Taburun hem genel eğitimini hem de bireysel olarak yoldaşların eğitimini yürütmekle görevliydim. Bu konuda en büyük destekçim ise Doktor Savaş arkadaş olmuştu.

O yıllarda Partinin yazıları, talimatları genelde Türkçe idi fakat arkadaş yapısı ise ağırlıklı Kürtçe biliyordu. O yıllarda Türkçeyi etkili ve hızlı bir şekilde Kürtçeye çeviren yoldaşlar ise azdı. Ancak Doktor Savaş henüz 1995 yılında ortak eğitimlerimizde tabura gelen talimat ve Parti yazılarını tercüme eden ender yoldaşlardandı. Bir gün bile olsa Doktorun hem eğitimini hem de tercümesini eleştiren bir yoldaşla karşılaşmadım. O zamanlar Kürtçem iyi olsa da, tercüme etmeyi hiç denememiştim. Tercüme işi kendi başına bir işti. İlk denememi ‘Çelik Operasyonu’ diye bilinen Başûr’u işgal harekatı ardından yapmıştım. Bizler, Rojhatê Bluzerî ve Mehmedê Goyî komutasındaki Fırtına Taburu olarak Doktor Savaş ile birlikte önce Heftanîn’de ardından ise Metîna’da günlerce sürecek olan ve daha sonra gerilla tarafından süpürülen TC askeri güçlerine karşı sürdürülen bu çatışma ve eylemlerde yerimizi almıştık. İşgalci güçler süpürüldükten sonra arkadaşların eğitimi -özelde tercüme ve seminerler- Doktorun üzerine kalıyordu. Bu yükü hafifletmek için o zaman tercüme işlerine kendim de başlarken, en fazla yardımcı olan yine Doktor Savaş Yoldaştı. Bana bir nevi tercüme etmeyi de Doktor Savaş Yoldaş öğretmişti.

Doktor Savaş’ın en çok kaldığı alanların başında Colemêrg gelir

Daha sonra Fırtına Taburları dağıtıldı. Nedeni ise Önderliğin öngördüğü hareketli gerillaydı. En iyi hareketli gerilla ise tim ve takımlarla ya da hafif bölüklerle yürütülen gerilla tarzıdır. Önderlik gerillayı daha aktif kılmak için devasa taburları dağıtırken, sadece bizim içerisinde yer aldığımız bölüğün sayısı yaklaşık 110 arkadaştan oluşuyordu. Fırtına taburlarından sonra bölük olarak Mehmed Yoldaşla birlikte önce düzenlenmemiz Metîna askeri güçlerine oldu. Daha sonra ise Rojhatê Bluzerî ve Memedê Goyî Yoldaşın komutasında bu kez yönümüzü Colemêrg’in uçsuz-bucaksız zozanlarına dönerek, sonbahara kadar Colemêrg zozanlarında birlikte gerillacılık yaptık.

Doktor Savaş’ı anlatırken, Colemêrg deyip hemen geçmek olmaz. Doktor Savaş’ın en çok kaldığı alanların başında Colemêrg gelir. Doktor Savaş ile birlikte 1995 yılının baharında başlayarak 1998 yılının son demlerine kadar hep birlikte aynı askeri güçte yer aldık. Kaldı ki Doktor sonraları da Colemêrg’te yıllarca gerillacılık yaptı. Bunun için kısa da olsa Colemêrg’i anlatmadan geçmek olmaz.

Colemêrg’in uçsuz-bucaksız zozanları vardır, hem de rengarenk, her mevsimi ayrı bir renk. Çelê Cengê’de başlayıp Çiya Reş’le devam eden, orada bir boğazla Nebernave ve peşinden hemen Colemêrg’in üstünde duran cennetimsi bitki örtüsüyle türkülere ve halaylara konu olan Berçelan zozanları... Ve tabii, Colemêrg’in yükseklerinde duran Dahola ve Kirnasa, daha kuzeyinde Kotranus vadisinin çok yukarılarında duran Dola Kaşa, gerillanın deyimiyle Tepê Moralê. Ve uzantısı olarak Bandirbeg. Hemen bitişiğinde Gola Gewro, yüksek ve dik başıyla Tirajê. Ve tabi başka bir güzellik de Elbak’a (Başkale) bakan yüzüyle Girê Hurke’den, gerillanın vazgeçilmez pınarı olan Kaniya Lalo’dan ve yine tekrar geldiğimiz yere dönersek; o dünyanın ender güzelliklerinden olan Feraşîn Zozanları. Feraşîn ki; dillere destan başka bir cennet bahçesi...

Şöyle bir hikaye anlatılır: Günün birinde Feraşîn’de bir koçer yaşarmış ve bu koçerin bol süt veren bir ineği varmış. Bu ineğe dışarıdan Feraşîn’e hayvan alım-satımı için gelen bir çiftçi talip olmuş. Feraşînli koçer ineğini satmak istemezse de, çiftçinin ısrarı üzerine satmak zorunda kalmış. Ancak gün gelir devran döner, ineği satın alan çiftçi tekrar Feraşîn’e gelir. Ve aynı koçere, “Beni kandırdın, ineğin götürdüğüm zamanki kadar süt vermiyor” serzenişlerinde bulunur. Bunun üzerine Feraşîn’in o nur yüzlü koçeri, “Ben sana Feraşîn’i satmadım ki, sana sadece ineği sattım” diyerek ineğin bol süt vermesinin inekle değil Feraşîn’le bağlantılı olduğunu dile getirdiği söylenir. İşte Feraşîn budur. Gerçekten de gören hiçbir insanın bakmaya doyamayacağı bir güzellik kaynağı, adeta yaşam fışkıran bir su deryasıdır. Dahası binbir türlü otlarıyla koçerler için vazgeçilmez olan bir bitki cenneti. Gewdanlar gibi derin yurtseverliği ve engebeli, inişli çıkışlı arazisi ile de gerillanın vazgeçilmez yurdu.

Colemêrg’in harika coğrafyası buralarla da sınırlı değil. Turumuza devam edersek; ötede Kato Baya oradan Kato Silayan’a derin vadiden geçtikten sonra Kato Beygiran’a ve nihayetinde Kato Kavale ve Kato Marînos’a ulaşırız. Buraları da gördükten sonra artık az çok Colemêrg coğrafyasını tanımış oluruz. Colemêrg’in Botan yakası, yani Zap’ın kuzey yakasıdır Doktor’un gezdiği ve her karış toprağına ayağını basarak iz bıraktığı Colemêrg.

İşte bu zozanları birlikte arşınladıktan sonra bu kez bölüğümüz -biz henüz Metîna’da iken- Botan güçlerine, hareketli bölük olarak dahil edilmişti. 1995 yılının sonbaharı ile 1996 yılının kışını hareketli bölük olarak mitolojik hikayesi ile de bilinen Kelha Kumrê dağında, eğitimde geçirdik.

Bu eğitim sürecinde en fazla iş Doktor Savaş Yoldaş’a düşmüştü. Hem takım komutan yardımcısı hem doktor hem de bölüğün eğitmeniydi. 50-55 kişilik bölüğün en az üçte biri yeni, genç yoldaşlardı. Bu arkadaşları eğitmek Doktorun göreviydi.

Bu eğitim sürecinden sonra yeniden yönümüzü Colemêrg’e verdik. Doktor Savaş Yoldaş’ın resmi görevi -her çalışmada yer alsa da- bu kez doktorluktu. Hastalarımız için Colemêrg zozanlarında pratik ve seyyar bir hastahanesi de bulunmaktaydı. Yaralılarımızı, hastalarımızı iyileştiren oydu. Fakat asli görevi doktorluk olsa da, kendini bununla sınırlayacak biri değildi Savaş Yoldaş. PKK gerillacılığında iş bölümü gereği herkesin resmi bir görevi olsa da, hiç kimse bununla yetinmez -elbette kendi görevini eksiksiz yerine getirir ama- onun dışında nerede nasıl bir ihtiyaç varsa oraya koşar. Gerillacılığın kendisi çok yönlülüktür; devletçi sistemin yaratmak istediği tek yönlü kişiliğe karşı insanın saklı olan her türlü yeteneğini açığa çıkarma okuludur gerilla.

Gerillacılık özünde bir yaşam biçimidir; hem de insanı özgürleştirici bir yaşam biçimi. Böylesi bir ortamda elbette bireyler sadece bir ya da birkaç görevle sınırlı kalamazlar. Bu bağlamda gerilla; yaşamın, bulunduğu ortamın her yönüyle ilgili ve görevli hisseder kendini. Dağlara gelenler her şeyden önce özgür yaşama göz diken kişilikler olarak, gerilla olmak için geliyorlar.

Özgürlük savaşçıları, Kürdistan’dan sömürgeciliği defetmeyi en temel görev olarak gördükleri için en çok talep edilen görev, düşmana karşı yapılacak gerilla eylemlerine katılmaktır. Eylem gündeme geldi mi gerillalar arasında bu konuda adeta bir rekabet başlar; herkes eyleme katılmak için hatta eylemin en ön saflarında, saldırı grubunda yer almak için kendini dayatır.

Doktor bir savaşçı olarak herkesten daha fazla kendini eylemlere dayatır ve katılırdı. Bir doktor olarak da zaten her saldırı grubunun arkasında takviye olarak yerini alması gerekir ki, bir yaralanma olduğunda anında müdahale edebilsin. Doktor Savaş Yoldaş gerektiğinde halk çalışmalarına da büyük bir istekle katılmış, bu çalışmalarda da başarılı olmasını bilmiştir.

1996 yılının o pek uzun sürmeyen bahar, yaz ve sonbahar pratiğinde bizler -hatırladığım kadarıyla- farklı zamanlarda 29 kez eğitim görmüştük. Eğitim, ağırlıklı olarak Doktor Savaş’la birlikte yürüttüğümüz bir çalışmaydı. 1997-1998 kışında da Şax (Çatak) zozanlarında Gundê Keleş, Sixûr Paşa ve Kelehê alanında birlikteydik. Taburumuz tam 127 arkadaştı. Burada bir bölük komutanımız Şehit Memedê Goyî’ydi. Diğer bölüğün komutanı da Behzat Çarçela’ydı. Tabur komutanımız Botan’ın en güçlü komutanlarından Şehit Piling-Abdullah Malgaz Yoldaştı. Gerillacılıkta yetkin olan Şehit Eşref Nodizî-Davut Karakoyun Yoldaş da bizimleydi. Bu kampta da genel eğitim komisyonu benle Doktor Savaş’tı. Burada da her yoldaş üzerinde Doktor’un büyük emekleri oldu.

Devrimciliğin kendisi toplumun yüreğine girmektir

Doktor Savaş yoldaş daha sonra birlikte kaldığımız kış eğitimleri ve 1999 geri çekilme sürecinde Şehit Ayhan kampındaki eğitimlerde de yorulmak bilmeden büyük emek sarf etti. Ardından Ortadoğu Konferansı çalışmalarına katıldı. Buradan da Türkiye çalışmalarına düzenlendi. Bu çalışmaların ağırlıklı bir bölümü eğitimdi. Eğitim demek insanla uğraşmaktı, yeni bir insan tipi, devrimci kişilik açığa çıkarmaktı. Uzun yıllar bu çalışmada kaldı, büyük emekler verdi. Ardından İdeolojik Alan çalışmalarında Mazlum Doğan Parti Merkez Okulları’nın hem sorumluluğunu hem de eğitim çalışmalarını üstlendi. Bu göreve getirilmesi eğitici, öğretici, insanla bire bir ilgilenen özellikleriyle bağlantılıdır.

Doktor Savaş Yoldaş’ın diğer bir belirgin özelliği ise mütevazılığıydı. Her yoldaşla ilişkilenen, genç ile genç, aydın ile aydın, köylü ile köylü olmasını bilen bir yoldaştı.

Devrimcilik; toplumun yüreğine girerek o toplumu ileriye doğru değiştirme gücünü gösterebilmektir. Bir insanın, bir toplumun yüreğine taht kurmayan bir militanın, binlerce yıl işgalcilerin saldırılarıyla oluşmuş onca tahribatı gidermesi, yerine insani ve toplumsal olanı ekmesi çok zor bir iştir. Bu ancak toplumun yüreğine girmeyle, orada kendine yer açma ile mümkün olabilir ki bu özellik, Doktor Savaş Yoldaş’ta çok güçlüydü. Doktor Savaş Yoldaş’ın olgun, yapıcı, karşısındakini dinleyen ve her şeyden önce de eğitici ve mütevazı kişiliği herkesle diyalog kurabilmesini sağladığı gibi, herkes tarafından kabul görmesini de sağlıyordu.

Doktor Savaş halkçı bir yoldaştı

Gerilladaki doktorlar her şeyden önce pratikçi yönleri önde olan çoğu zaman herkesten daha çok çalışan, daha az uyuyan yoldaşlardır. Ve bu Doktor Savaş yoldaşta çok daha öne çıkıyordu. Bunun için pratik işleri çok erkenden kavrayan, hızla harekete geçip sorunlara çözüm bulan bir yoldaş olarak, birçok alanda pratik işlerin sorumluluğunu erkenden alan bir yoldaş olmuştur. Pratik zekâsı ve becerileri en fazla, uzun yıllar yer aldığı DKB (Demokratik Kuruluş Birliği) süreci başta olmak üzere, İdeolojik Alan’ın Bilim Aydınlanma çalışmalarında daha fazla öne çıkmıştır. Nitekim bu pratik becerisi, ideolojik kavrayışı ve insan ilişkilerindeki yapıcılığı zamanla onun parti içerisinde birçok görev almasını sağlamıştır. En son şehit düştüğünde de HPG Askeri Konseyi ve KCK Yürütme Konseyi Üyesi’ydi.

Doktor Savaş’ı anlatırken elbette onun halkla ilişkilerini de dile getirmeden olmaz. Colemêrg’te birlikte iken bir ara doktorluk yapmayacağını, askeri çalışmalarda yer almak istediğini dile getirmişti. Arkadaşlar önceleri kabul etmese de zamanla önerisini kabul etmek zorunda kalarak onu halk çalışmalarında görevlendirmişlerdi. O zaman halk çalışmalarına bizler cephe çalışmaları diyorduk. Daha sonraları Doktor Yoldaş uzun yıllar halk çalışmalarında bulunmuştu. DKB çalışmaları boydan boya bir nevi halk çalışmalarıydı; halkı örgütleme çalışmalarıydı. Halkla ilişkilerindeki becerilerinden dolayı Özgür Yurttaş Hareketi çalışmalarında da Doktor Yoldaş’ın birçok emeği olmuştur. Pozitif yapısıyla ilişkilendiği her insanımızı etkileme gücüne sahip olan Savaş Yoldaş, bu özelliği ile de bir halkçıydı.

Özgürlük Mücadelesi denildiğinde devrimcilikte temel ölçü kadına yaklaşımdır. Olgun kişilik yapısı, ideolojik politik duruşuyla birleşince Savaş Yoldaş, egemenlikçi, geri erkek özelliklerini önemli düzeyde aşan bir arkadaştı. Cinsiyetçi ve kadını öteleyen yaklaşımlardan uzak olan Savaş Yoldaş, kadın yoldaşları tarafında da kabul gören bir kişilikti. Kaldı ki Apocu Hareket kadın eksenli bir harekettir. Rêber Apo’nun ifadesiyle; “PKK, bir kadın partisidir.” Rêber Apo’ya yoldaş olan, Rêber Apo’yu kendisine esas alan bir militan, kadına ve Kadın Özgürlük Hareketi’ne farklı yaklaşabilir mi?

Savaş Yoldaşın başka bir özelliği de -durum ne olursa olsun- olaylara pozitif bakabilmesiydi. Devrimciler devrim yoluna yeni ve daha güzel bir dünya için çıkarlar. Ancak dünyamız iktidarcı yapılar tarafından o kadar kirletilmiş ki, bu kire bulaşmamış neredeyse kimse kalmamıştır.

Doktor Savaş Yoldaş’ın böylelerine yaklaşımı başta alttan alarak, bir şekilde eğiterek, dönüştürerek kazanmaya dönük olmuştur. Gözlemleri çok güçlü olan Doktor Yoldaş, yanlışlıkları erkenden görürdü. Ama yöntemsiz yaklaşmaz, soğukkanlılığını korur, önce anlamaya çalışır, anladıkça da bir çözüm yolunu bulup yaşanan yanlışlıkları düzeltmek için çaba sarf ederdi. Politik yaklaşımları bu bağlamda pozitifti. Bu özellikleri elbette ilerleyen yıllarda ona çok şey kazandırmıştı. Özelde de Parti Merkez Okulu yıllarında onlarca yoldaşı bizatihi eğitip, eksikliklerinden sıyrılmalarını sağladığı gibi...

Doktor Savaş yaşananları, olayları erkenden tahlil eden ve bilince çıkaran bir yeteneğe sahipti. Öyle ki, birlikte toplantılara gittiğimizde, onun olgun, sabırlı, iyi ölçen, biçen yaklaşımları bana çok şey katmıştır. Kimi zaman kendimi tutamayıp doğrudan yanlış bulduğum hususların üstüne kendimce gidiyordum. Ancak doğru yolu, yöntemi ve hatta zamanlamayı tutturamadığım için birçok kez yanlışı düzeltme ve çözme yerine, zarar da vermişimdir. Böyle toplantılarda Doktorla birlikte yan yana oturur ve ben zamansız bir şekilde elimi kaldırmışsam, o benim elimi tutarak, yanlış yapmamı engellerdi. Ben de ona olan güvenimden bu konularda hatalı olduğumda beni uyarmasını isterdim.

İfade ettiğim gibi Doktor Savaş Yoldaş, son derece öngörülü bir kişilikti, politikti, neyi nerede, ne zaman söyleyeceğini, kiminle ne konuşacağını, nasıl konuşacağını iyi bilen, oturmuş bir kişiliğe sahipti. Hz Ali’nin o meşhur, “Söz ağzınızda ise kölenizdir, ağzınızdan çıkmış ise siz onun kölesi olursunuz” desturuna göre yaşayan biriydi. Sözün kimi zaman en keskin kılıçtan daha kesici ve yaralayıcı olduğunu en çok o bilirdi. Bunun için kolay kolay onu ve başkalarını zora sokacak söz ve davranışına kimse rastlamazdı; en azından kendim 20 yıllık yoldaşlığımda bir gün bile böyle bir durumu ile karşılaşmadım. Bu hususlarda kendisini son derece iyi eğitmişti. Belki de doktorluğun kendisine kazandırdığı bir özellikti. Bir hastanın yanında her zaman her söz -doğru da olsa- söylenemez. Tedavi görenin durumu kötü de olsa, moral vermek, moral aşılamak, ayakta tutmak herhalde doktorların bir özelliğidir. Ancak Doktor Savaş tam bir insan sarrafı, insan ilişkilerinin uzmanıydı. Öngörülü ve yapıcıydı.

Son bir anı olarak ise; Doktoru anlatırken elbette onun doktor kelimesini benimsemediğini, doktorluk kelimesinden özenle kaçtığını da belirteyim. Colemêrg’te Savaş Yoldaş bizim doktorumuzdu. Ve doktorluğu resmi olarak 1997 yılında sonlandırmıştı. Bir nevi doktorluktan istifa etmişti. Doktorluktan istifa ettikten sonra bir dönem görevsiz kalsa da kısa bir süre sonra takım komutanlığına terfi ettirildi. Ve artık bir komutan olarak çalışmalara katılıyordu. Feraşîn’de 25 yoldaşın kangren olmuş ayaklarını bir maket bıçağı ile kesip tedavi ettiği dönemde resmi olarak doktor değildi. Fiili olarak acil ihtiyaç doğduğu için bir yoldaş ve devrimcinin sorumluluk duygusu gereği yapmıştı. Oysa Doktor Savaş 1997 yılından sonra resmi olarak artık bir daha doktorluk yapmamıştı ancak o benim için her zaman Doktor Savaş’tı. 2004 yılında yeniden Xinêre’de bir araya geldiğimizde herkesin ona Savaş diye hitap etmesi garibime gitmişti. Birkaç kez Doktor diye hitap ettiğimde, yanıma yaklaşarak, “Doktor deme, buradaki yoldaşlar doktorluk meselesini bilmiyorlar” demişti. Öyle de olsa, kendisi istemese de o bizim doktorumuzdu, benim için Doktor Savaş’tı ve herkese onun Colemêrg’de bizim doktorumuz olduğunu söylemek de boynumun borcuydu.

Doktor Savaş Yoldaş’ın gerçekliğini, kişiliğini elbette kısa bir yazı ifade edemez, hakkını da veremez. Doktor Savaş Yoldaş’ı sadece bir yoldaşın kalemi de anlatamaz. Birçok farklı yerde en aktif ve en ileri düzeyde militanlık yapmış bir yoldaşı anlatabilmek için yaşadığı tüm süreçlerin kağıda nakşedilmesi gerekiyor. Bu ise her şeyden önce onunla birlikte kalan birçok yoldaşın düşüncelerini ve duygularını almayı gerektirir. Kaldı ki Doktor Savaş Yoldaş’ı komple ele alabilmek için küçüklüğünden başlayarak 25 yıllık militan yaşamını, duruşunu ve pratiklerini edebi bir dille ele alıp, nakşetmek gerekir ki, az da olsa bir özgürlük savaşçısının yaşam öyküsü anlatılabilsin, yazılabilsin. Böyle bir çalışmanın kendisi de öncelikli olarak kalemi güçlü olan yoldaşlar başta olmak üzere halkımızın edebiyatçılarına yani romancılarına düşüyor.

Son bir söz olarak; Doktor Savaş Yoldaşın nasıl şehit düştüğünün detaylarını bilmesem de, onun nasıl yaşadığını yakinen bilen bir yoldaşı olarak, onu her zaman, hep Özgürlük Mücadelesi’nin yaşayan ve bize ilham kaynağı olan bir abidesi olarak yaşatacağımızın sözünü, şehitlerimizin ve halkımızın huzurunda yeniden, daha gür bir ses ve kararlılıkla haykırıyoruz.

© copyright. All Rights Reserved.